o çok kapılı, rengi tutsak, kokusu rüzgarlı mekanı içimizin.
Her şeyimiz olabilen hiçlik bilgimiz. Bu yüzden, yoksunluğu
-o iç acıtan, koyu- en çok oyun sonrası bırakılmışlığımızda hissederiz. Oyun, gerçek dilimizdir çünkü.
En vazgeçilen yerinden, yeniden yaratmanın öğrencisiysek üstelik
bu zamanda. Evet, bu zamanda...
Buluşma, olduğun yerde olanladır. Kurgusuzdur.
Beklenmedik olduğu kadar, çağrılandır.
Perde izleridir ötesini vareden. Açılır, saklı olana bakarız;
kapanır, görürüz. Aramak bu yüzden yanlış.
Her şey saklı ve yerinde.
Ten, ışığı vareder. Akan bir dil, bu kadar uygun bir örtüde taşınabilir. Unutulur, çoğu zaman. Unutulduğu bilinir. Küskünüzdür en çok kendimize -çoğu zaman-.
Sakınırız bu bilgimizin parıltısını.
"Belki..." Bu ses bizden çıkar, bizi arar. Ona bile saklıyızdır. Cümle büyüyünce, arınır. Öncesi de yoktur oluşun, sonrası da. O, kendini taşır. Taşıdığı da akar, o da büyür ve arınır.
29.8.1995
Bir zamanlar'a
27.11.2001
27.11.2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder