bir gün yol bilinemez bir
derinliğin sesiyle akar sanki
yanın karşı konulamaz bir
çağrının mekanı sanki hep
yarılan bir soru bedeninde
silik gölgeler varlığa tanım
aradığında söz salınır hep
koyu sıvılar hep şaşkın
bir serinliği bedenin hep
yarım düşen gözkapakları
açılan uzun ışığıdır gözlerin
kapanır birden çatlaklarından
tortusuz rüzgarın
gizi kendini hiç olmadığın
kadar tam hissedişin mutlak
cümlesine yakarmak sakin
bir kabul şükran çocuk
bırakılan yanlış sorusu
ses uzak bir çizgi söz
yabancısı yüreğin sızı
konuşan istemezliğine
kadın gölgesini kaybedip
ışık olduğunda bir su
yol bulur kendine hızla
cevapsız uzanıp kendi
boşluğuna sahip çıkış
bu kez şansı zamanın
o zamansız durağında
adanın gülüş olur
nedenliliğin durgunluğu
sarılıp kalır adımı
arınan izin sarnıcı
içerim kamaşırken
bedenim büyür gece
ruhun çocuğu yanar
uyuruz akarken
sesinde bir yağmur
eğimi bıraktığında düşen
yalımların çoktan bilinen
ayin susar dinlemek için
rüzgar eser ışık direnir
bir renk aranır çoğu
barış dolu az soruya
uzanılır masalara
bacaklar kapanır
bel sertleşir bölünür
gün hiç durmayan bir
genişliğe kurban verilir
taşın değirmi mutlak
fısıltılarına kulak veren
ürperir dağ susmaz hiç
duyulmayan isteğiyle
mutlak ayini çoktan
bilinen ateşiyle
düştüğünde eğimine
tuz dilden dile şölenin içine
otururuz haçlar uzun
egemenliklerini boyun
izi ağır nabız kıldığında
korku odalarında yalancı
çığlık sesleri ne kadar
yüzün sahiplenilmeyen
çocuğu ve eller ne
kadar sahipli bedenleri
aradığında gölgesi kara
cümlesi tutuk kırık
odalarında masum taşlar
titrek selamıyla hiç
bitmeyen bir hiçin kendine
lanet cümlesi kurarken
ne kadar güzel
yıldızlı başı tutan rüzgarlı
eller ve masallar
Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder