bir gelişin anlam kazanması
sıcak tutuşmuş bir güneş
gibi susmakta durduğumuz
toprağın gölgesizliğine meraksız
kalmamıza sessiz bir yüzle
yalnızlığı açık bir tuz akar iki
çizgi arası derinliğe sertliği
elimde bir karnın nabzını
uzatan benim akmasın
isteyerek zaman öteye
anı demek her kelimeye
okuduğum taşıdığım bir
ten-içi yolculuğa yoldaş
kıldığım her eski kağıt
parçasının taşıdığı izi biz
-ki şatafatlı yalınlığımızın
görkemi kamaştırırken
suskun izlediğim bir
közü tutuşturur mu
bilemedim ve yangın
ne suya aç ne ben
ırmak- bizi de gizi
mizi kalmamış bir çukur
kılarken doğuşunu izlerim
çok çok gülüşü saklı yolculuk
cümlesi unutmam unutturulanı
direnmem kaldı ki gecenin bir
uzak saati maviliği koynuna alıp
çürütünceye kadar emdiyse
sana boşluğa ve mekanın her
zaman dörtte bitmeyen duvar
sayısı ile kuşatıp “eleverdiği”
yüzüne hâlâ sadıksa bu adam
yanlış zamanın ne demeye
bu iki benliği sarıp
sarmalayıp ihanet oyalı
bir yenik kefen kıldığını da
gömmenin bunca arzulu
çığlığını yaralarımıza basmaya
sevdamıza da şaşkın bakmam
inan sadece “şaşkınlığımdan”
ne ki erdem ne değer ne deyip
“sabaha sevinmeye” yetinmem
Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder